19 Şubat 2011 Cumartesi

GÖNÜL DOSTU ADAM





Akıl ile aşk birbirinin zıddı olduğundan bir arada bulunmaz. Aşk aklı baştan alır. Akıl ile aşk su ile ateş gibidir. Akıl suyu, aşk ateşini söndürür. Ancak bu söylediklerimizden akıl ile aşkın asla bir arada bulunamayacağı anlaşılmamalıdır. Şu bir gerçek ki akıl hesâbî, aşk ve gönül ise hasbîdir.
Gönül adamı sevgi âbidesidir. Bütün insanları; hatta mutlak mânâda bütün yaratılanları sever. Gönül adamlığının temelinde insan sevgisi vardır. Gönlünüze almadığınızın gönlüne giremezsiniz. Gönlüne giremediğinizin beynine asla ulaşamazsınız.
Gönül adamı sorgu veya ceza hâkimi, polis ya da jandarma tavrında değildir. O kötülüğü iyilikle savuşturur. Çünkü o bilir ki, kötülüğü savmanın yolu en güzel hasletlerle mukabeledir; öfkeye sabır, bilgisizliğe yumuşaklık, kötülüğe afv ile muâmele gibi.
Gönül adamı başkasını inşâ derdine düşen ama önce kendini inşâ edendir. Gönül adamının değeri yetiştirdiklerinin kalitesiyle ölçülür. Eğitmek ve irşâd etmek doğruları söylemek değil, doğruları yapmaktır. Gönül adamı karakter sâhibidir. İnsânî ilişkilerde güven sağlayan ve sevgi dokuyan sağlam karakter, dürüst ve tutarlı davranışlardır. İnsanlarda hayranlık uyandıran dehâ ise de peşinden sürükleyen karakterdir.
Gönül adamı otoriter değil, karizmatik ve rehber, buyuran değil, karşısındakini anlayan ve kavrayandır.
Gönül adamının gönlü, sofrası, kapısı ve alnı açıktır. İnsanların acılarını ve sancılarını, sevinçlerini ve sürurlarını paylaşır, iyi günde de kötü günde de, yanlarında olur. Yar olduğuna bâr olmaz. Kimseden bir şey istemez. Çünkü istemenin insanı küçülttüğünü bilir.
Gönül adamı herkese hoşlukla muâmele eder. Kusur ve günahlarından dolayı insanları azarlamaz, incitmez ve kırmaz.
Günahkâra değil, günaha kızar. Çile ve kahır çekmeyi işinin gereği gibi görür. Nitekim Mevlânâ gülün güzel kokusunu, dikene katlanmasına borçlu olduğunu söyler.
Eşrefoğlu Rûmî de der ki:
Ol dost içün âğûları
Şeker gibi yutmak gerek.
Gönül adamı hoşgörülü ve ayıb örtücüdür. Suçlama ve sorgulamayı kendine yapar, hoşgörü ve bağışlamayı karşısındakine saklar. Ayağına basana: “Gözün kör mü?” demek yerine: “Özür dilerim, ayağınızın altına basmışım” demeyi tercih eder.
Gönül adamı fedakârdır, kendisinden çok başkaları için yaşar. Gönül adamı başkalarının derdine düşendir, derd yüzünden uykusu kaçandır; hizmet yolunda mazeret üretmeyen, engeller aşandır. O işinin kahramanıdır. Derd insanın yüreğini ateşleyip enerjiye dönüştürür.
Gönül adamı çiftçi gibi ektiği tohumun derdine düşer, onu kurda kuşa yem etmez. İnsanlara ulaşmanın yolunun problemlerini çözmekten, derdlerine devâ olmaktan geçtiğini bilir.
Gönül adamı insanlarla iletişimde lügatinden “kötü” sözü ile “zann” kavramını atar. Çünkü zann, ilişkileri bozar, şeytan bu sâyede gıybet ve nemîme tohumları eker.
Gönül adamı muhâsebe kaygısı taşır. Önce varlığını, neye yaradığını sorgular. Hesap kaygısıyla hedef belirleyerek planlı çalışır. Hedef koymak, alışkanlıkların dışına çıkmak, râhatını terk edebilmek ve büyük düşünmektir. İnsanın kapasitesi koyduğu hedefler kadardır. Kaldırabileceğinden az yük taşımak da sorumluğu mûcibdir. İnsan yaptığı işten haz almak için hedefler belirlemeli ve onları aşarak mutluluğu yakalamaya çalışmalıdır. Hedefsiz, plansız ve programsız çalışma, verimli tarlaların boş bırakılması ve yaban otlarıyla dolmasına seyirci kalınmasıdır. Büyük hedefler ve büyük inançlar büyük sonuçlar doğurur. Başarılı olanlar nereye koştuklarını bilenlerdir. Çünkü ne aradığını bilen bulduğunun farkında olur.
Başarmak, insanın kuvvetlerini bir hedefe kilitlemesi ve onu elde etme sürecine girmesidir. Gönül adamı, gönülden konuşan ve insanlarla sessizce anlaşandır. Aslında sükût ruhlar arasındaki sessizce konuşup anlaşmayı ifâde eder. Çünkü söz ehli (erbâb-ı kaal) lüzumsuz lâflar eder. Öz ehli (erbâb-ı hâl) kelimesiz, sessiz konuşur. Susmakla insanların sözleri daha tesirli olur. Dilsiz dudaksız konuşmakla duygularımızı daha iyi ifâde edebiliriz.
Şâir der ki:
Sen hâmûş ol, çeşm-i giryân söylesin
Eşrefoğlu da şöyle der:
Dil dudak deprenmeden sözden anlayan gelsin
Gönül adamı “ben”i lügatinden çıkarandır. Ben ben diye öne çıkan benlik duygusu huzursuzluk ve fitneyi körükler. Benliği aşamayanlar etrafındaki insanları kaçırır.
Gönül adamı zamanın kıymetini bilir. İbnülvakttir, her şeyi vaktinde yapar, zamanın hükmünü gözetir. Çünkü plansız zaman, sâhipsiz ve sınırları belli olmayan mîrî arâzî gibidir. Her zaman birileri tarafından işgal edilebilir. Gönül adamı kendini yenileyendir. Yenilenmeyenin yenileceğini bilerek iletişim yetersizliğini geliştirendir. İnsanlara anladıkları dilden konuşandır. Konuşmalarında hitâbetin inceliklerinden yararlanarak heyecan uyandırandır.
Gönül adamı incinmez, incitmez, kırılmaz, yorulmaz ve darılmaz hizmete devam eder. Bir hizmetten öbürüne koşar. Rabbının: “Bir işten boşaldın mı öbürüne koş” buyurduğunu bilir. Hergün kalb ve gönül sorgusundan geri durmaz ve kendi kendine: “Bugün Allah için ne yaptın? Yaptıklarının ne kadarı Allah için?” diye sorar. Yaptıklarını azımsar ve daha fazlasına muvaffak buyurması için Allah’a duâ eder.
Gönül adamı gönlü Allah ile olandır. Allah’ın kulu ile olduğu nass ile sâbit. Önemli olan kulun O’nunla beraberliğidir. Hz. Mevlânâ bunun önemini şöyle ifâde eder: “Tevbesiz ömür, can çekişmekten ibârettir. İnsanı yaşayan ölü hâline sokan ölüm ise Allah’dan habersiz olmaktır. Allah ile olunca ömür de hoştur, ölüm de…Fakat Allahsız olan kişiye âb-ı hayat bile ateştir.
Gönül adamı hayatın zorluklarına direnmesini bilendir. Çünkü insanın hayatın fırtınalarında ne kadar yıkıldığından çok ne kadar ayağa kalkabildiği önemlidir.
Arif YILMAZ ŞUBAT 2011

1 yorum: