22 Mart 2011 Salı

BİR ANNE'NİN GÖZYAŞLARI




Küçük bir erkek çocuk,annesine sordu: "Niçin ağlıyorsun?""Çünkü ben kadınım." Diye cevapladı annesi."Anlamadım!" dedi çocuk. Annesi, çocuğu kucaklayıp "Hiç bir zaman anlayamayacaksın!" dedi.Babasına "Baba, annem niçin ağlıyor?" diye sordu.Babanın cevabı: "Bütün kadınlar sebepsiz ağlayabilen yapıdadır" oldu.

Küçük çocuk büyüdü, yetişkin adam oldu, halâ kadınların niçin ağladıklarını keşfedemedi.Nihayet öldükten sonra cennete gittiğinde Allah'a sordu."Allahım!" dedi: "Kadınlar niçin bu kadar kolay ağlayabiliyorlar?"Allah:"Ben kadınları özel yarattım! Tüm yaşamın ağırlığını taşıyabilecek kuvvette olmasına rağmen başkalarına teselli verecek kadar yumuşak omuzlar,doğumun acısına olduğu kadar doğurdukları evlatlarının nankörlüğüne dayanabilecek iç kuvvetini verdim.

Başkalarının kuvvetinin kalmadığında;devam edecek azmi,ailesinin hastalığında; yorgunluğa pabuç bıraktırmayacak kudreti verdim.Her türlü şart altında,hatta kendilerini çok kötü incitseler de,çocuklarını sevmek duygusallığını verdim.

Bu duygusallık her yaştaki çocuklarının yaralarını sarmalarına, sorunlarını dinleyip paylaşmalarına yardım ediyor.Kocalarını tüm kusurlarıyla sevmek kuvvetini verdim.Onlara iyi bir kocanın eşini asla incitmeyeceğini fakat bazen destek ve kuvvetini deneyecek davranışlarda bulunacağını anlayacak duyarlı bir zeka verdim.Tek zayıflık olarak kadınlara bir gözyaşı verdim...Tamamen kendilerinin sahip oldukları,ihtiyaçları olduğunda kullanmak üzere.İnsanlık için bir gözyaşı..." diye cevapladı...

Kadını güzel yapan şey ne saçı, ne vücudu,ne de kendini ne şekilde taşıdığıdır.Kadını esas güzel yapan sevgisini paylaşabilmesi,fedakarlığı, sorumluluğu, anlayışı, sadece bilgiye değil aynı zamanda kalbe de yönelik aklıdır.

Evet Sevgili Dostlarım Hüzünle titreyen gönle ince bir 'âh' dokunur. Kalbi kırık olanın kalbine "Allah" dokunur.

Bu münasebetle Allah'ın kadınlarımıza hediyesi olan göz yaşlarında boğulmamak temennisiyle selam ve sevgiler......



Arif YILMAZ MART 2011

7 Mart 2011 Pazartesi

KADIN ÜZERİNDEN DEĞERLERİMİZE VURMAK




Sevgili Dostlarım 8 Mart Kadınlar Günü, kadına verilmiş bir rüşvettir. Mütecavizin, tecavüz mağduresine taktığı takı (!) hükmündedir. Vahşi kapitalizm kadını önce sömürmüş ve metalaştırmış, sonra da sus payı vermiştir. Delil isteyen, 8 Mart 1857de New Yorkta ne olmuş ona baksın.
Kadına gün ihdas ederek cinsiyetçilik yapan mantık, kadını peşinen Dünyanın Kandıralısı ilan etmiştir. Anlayacağınız, Bölük dur! Kandıralı, sen de dur! hesabı. Kadına karşı en büyük ayrımcılık, kadını insan türü içinden çekip çıkararak ayrı bir kategori gibi sunan yaklaşımdır. Bu zevkperestliğe ve değersizleşmeye dayalı görüş, kadını şehvet nesnesi haline getirme sürecinin bir parçasıdır.
Kuran, cinsiyet değil insiyet (insanlık) merkezli bir dil kullanır. Karşılıklı hak ve sorumlulukları hatırlatır: Erkeğin kadın üzerinde hakları olduğu gibi, kadının da erkek üzerinde hakları vardır der. İyi davranışlara verilecek ödüllerin zikredildiği bir ayette Kadın olsun erkek olsun, fark etmez denilir ve eklenir: Siz birbirinizdensiniz.
Bir çift ayakkabının teki. Bu örnek cümle sağ teki veya sol teki değil, her ikisini de ayrı ayrı ifade eder. Erkek ve kadının ontolojik üstünlük iddialarına verilmiş bir cevap gibidir bu etimoloji. Bu cevabı biz şöyle de okuyabiliriz: Ey Erkek mi üstün, kadın mı? gibi boş işlerle oyalanan şaşkın! Erkekle kadın bir çift ayakkabıya benzer. Eştir, hatta eşittir, ama asla aynı değildir. İsteyen, ayağındaki kundurayı ters giysin. O zaman anlar abes iş işlediğini. Nasılsa aynıdır diye kundurasının sağını sola solunu sağa giyen, hem ayakkabıya hem ayağa zulmetmiş olur.
Kadının adı yok, peki ya değeri?
Kadının Adı Yok diyerek, kadının değerini yok eden görüşe bir nazire olsun diye koydum bu paragrafı.
Kadını evden çıkartıp, evini yıktılar. Kadını ikna etmek için, evini ona Bu senin zindanın diye tanıttılar. Bu telkine aldanan modern kadın evi terk etti. Modern kadına ev yerine önerdikleri şey ne? Sokak, cadde, süpermarket, kulüp, dernek, fabrika, daire, dükkân, ofis vesaire vesaire Ama bunların hiç biri evin yerine geçmedi. Kadın eve düşman dışarıya hayran edildi. Fakat dışarı onu korumadı. Koruyamazdı da. Onu dışarı çağıranlar zaten korumasız kalsın, savunmasız kalsın diye çağırmıştı. Onu dışarı çağıranlar, onu metalaştırmaya can atanlardı.Kadın onlar için süslendi, boyandı, pudralandı. Onlar için harcadı parasını, zamanını, hayatını. Onlar, içerden çıkarıp dışarının malı ettikleri her kadını yağlı ve bağımlı bir müşteri olarak alkışladılar. Nitekim öyleydi de. Kadın artık kazanmak için harcıyor, harcamak için kazanıyordu. Önce anneliğini unuttu. Zira kendine yabancılaştı. Zaten dışarlıklı bir hayatın yoğunluğunu hiçbir kadın annelikle birlikte kaldıramazdı. O nazenin omuzlara bu ağır gelirdi. Öyle de oldu. Yıktıkları evin yerine pansiyonu koydular. Yıktılar dedimse, damını duvarını yıktıklarını kastetmedim elbet. Bu mecazen bir yıkımdı. Evin misyonunu yıktılar.
Artık evler iki kişilik pansiyondu. Baba işe anne işe çocuk kreşe; oh ne ala memleket! Siz buna ev diyebilecek misiniz? Zaten olmadı da. Önce çocuk sayısını azaltmaya ikna ettiler. Zaten evinden çıkardıkları kadın, buna mecburen ikna olmak zorundaydı. Başka türlü yapamazdı. Kendisini dışarıdan koparak her şey ayak bağıydı. Bu çocuk için de, hatta eşinden hanımlık bekleyen koca için de geçerliydi.
Evsizliğin merkezi olan Batılı toplumlarda kadın doğurmuyor. Geçenlerde Kıbrıs Rum yönetimi her doğum için 60 bin dolar vereceğini açıkladı. Biliyorum yine ikna edemeyecekler. Çocuğu angarya gören bir kadını doğurmaya nasıl ikna edebilirsiniz. Dahası, kamu malı haline getirilmek için içindeki anne öldürülmüş olan modern kadın, fıtratın haykıran sesini, taş kesilmiş kalple nasıl duysun?
Eline köpeğin zincirini tutuşturdular ve çocuk yok, köpek olsun dediler. Modern kadın farkına varmadan köpeği çocuğun yerine koyuverdi. Çocuğun kahrına katlanmamak için evden kaçan modern kadın köpeğin kahrına katlandı. Tıpkı bir kocanın kahrına katlanmamak için evi gözden çıkaran modern kadının, kocalık sorumluluğunun hiç birini taşımayan bir sürü sorumsuz ve iffetsiz erkeğin kahrına katlandığı gibi.
Kadını değerinden koparanlar, ona fiyat biçiyorlar. Zira kendilerinde değer yok, para çok. Parayı bastırırız, alırız diye düşünüyor olmalılar.
Kadın, değersizleştirme operasyonuna kurban gitmemek istiyorsa, euzü besmele çeksin. Çeksin de yeryüzündeki şeytanlar ondan elini çeksin.
Kuranda kadınlar (en-nisâ) adında bir sure var, bunu çoğu kimse biliyor. Fakat Kuranda, Hakkını Arayan Kadın veya Hakkını almak için mücadele eden kadın adında bir sure olduğunu kaç kişi biliyor?
Bunlara neden mi değindim? Kadın üzerinden Değerlere vurmak istismardır da, ondan
KADIN

Kimi der ki kadın
Uzun kış gecelerinde
Yatmak içindir.
...Kimi der ki kadın yeşil bir
Harman yerinde dokuz zilli
Köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir.
Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal
O benim kollarım bacaklarım.
Yavrum, anam, karım, kız kardeşim
Hayat arkadaşımdır...

Nazım Hikmet
Ruhu şad olsun.......


Kadınlar bilirim ülkeme ait...Yürekleri Akdeniz gibi geniş, soluğu Afrika gibi sıcak,Göğüsleri Çukurova gibi münbit...Dağ gibi otururlar evlerinde...
Limanlar gemileri nasıl beklerse; Öyle beklerler erkeklerini...Yaslandın mı çınar gibidir onlar sardın mı umut gibi..._Erdem Beyazıt_

Sevgili Dostlarım 1987 Milletvekili seçimlerinde Anavatan Partisi’nden . Kahramanmaraş milletvekili olan değerli ağabeyim rahmetli Erdem beyazıtın Sana, Bana, Vatanima, Memleketimin Insanlarina Dair adlı şiirinden bir pasaj paylaşmak istedim ruhu şad olsun...
Arif YILMAZ 8 MART 2011