24 Haziran 2012 Pazar
*İRİ FINDIK KABUĞU*
Bir fındık kabuğunun ihtişamlı iri görünümüne aldanıp,bir hevesle davranmayacaksın içindeki iri fındığı yemenin hayaliyle:) Çünkü içinden ne çıkacağı belli olmaz,o iri görünümünün ardında kof çıkma,mincik bir fındıkcık çıkma yada içi çürük çıkma gibi olasılıklarla karşılaşabilirsiniz. Tıpkı hayat gibi,hayat bize her şekliyle her haliyle öğüt vermekte.Bugün hevesle vede çok severek yediğim taze kabuklu fındıkları dişlerimle kütürdetirken bana düşündürttüklerinde olduğu gibi.Yada bugün arkadaşımın verdiği DVD filmi izlerken, filmden aldığım ders gibi; ''ölmeden önce ölebilmeli'' demiş alimlerimiz,velilerimiz,Hz'lerimiz...bu filmi izlerken de , karakterlerden biri filmin sonunda ölüyordu.Birçok filmde olduğu gibi ölen karakterle birlikte insan oğlunun kendine dönüş süreci başlıyor.İşte dedim bu da onlardan biri. Ama neden? illa biri ölünce anlıyordu? ölmeden öldürtmeden ,yaşarken de ölünebilirmi hayata? daha ÖZsel bir hayat yaşamak adına.Bu gün yine bir arkadaşımın face sf sında gördüğüm"HERKES ÖLÜR AMA HERKES GERÇEKTEN YAŞAMAZ" RAPUNZEL' in sözü gibi. İşte bu söz de,izlediğim film de,hatta bugün yediğim taze kabuklu fındık da bana şunu söylüyorlardı sanki; Hayatı yaşamak,hayatı hayatla yaşamak,ÖZle yaşamak. Ölebilmek ölmeden önce tüm nefsanevi dizginsiz yaşamlara. Öldürtmeden anlayabilmek bir çok şeyin kıymetini, yaşarken hayatın kıymetini her anıyla elinde tutabilmek. Hayatı dolu ve içten yaşayabilmek,iri görünümlü ama içi de dolu taze kabuklu fındık gibi :) Aldanmamak görünüşlerin boş safsatalarına, ÖZ e yönelip tadına varabilmek hayatın içtenliğine ,bir fındık tanesi misali. vede aldırmamak,gülümseyip gecebilmek bir fındık kabuğunu dahi doldurmayan minicik sorunlara yada her sorunu minik dünyamızın kabuğunu doldurmayan sorunlar olarak görüp gülümseyebilmek kendi mucizevi minik dünyamıza...ARİF YILMAZ 24/06/2012
*HER GÜNÜN IŞILDAYAN SABAHINDA PIRIL PIRIL GÖZLERLE YENİDEN DOĞMAK*
Sevgili Dostlarım.İnsan bazen hüzünlü olur, bir acı demirler hayatınıza ve öylece kalır yüreğinizin sahilinde! Aslında böyle zamanlarımda kendimi toparlayıp bir şeyler karalayamam, fikir dağınık, imla her zamankinden daha kötü. Ama olsun burası benim sığınağım değil mi, kime ne değil mi hatalarımdan..
Şu sıralar kelebekleri, ipek böceği konularını okuyorum.Ne çok cahilim Ya Rabb..Öğrenmenin sonu yok! Çocukken mahallede kozasındaki tırtıllarla uğraşırdık. Ben haylaz bir çocukluk geçirmedim. Öyle sinek kanadı koparıp, Çin işkencesi yapanlardan değildim. Tırtılları yaprakla beslediğimizi hatırlıyorum. Ne zaman kelebek olup uçacaklar diye hergün nöbetteydim..
Kendi kozalarını örerlerdi hayal meyal hatırlıyorum.Sonra kendi vücudunun etrafını örüyor ve derken tırtıl olarak girdiği dünyadan kelebek olarak uçup gidiyor..Ve oldum olası kelebekleri çok sevdim.
Tırtılın yaşam süresi galiba kanatlanan kelebek olduktan sonra çeşidine göre çok daha az oluyormuş.Hatta öyleleri varmışki kelebeklerin, ağız/hortumları bile yokmuş. Zira kelebek olunca çiftleşme görevini nesli için tamamlayıp ve çiçeklerin güzelliğinde uçmaktan sarhoş olsa gerek, acıkmaya zamanı olmadan göçüp gidermiş..Yani bizim kelebek olarak gördüğümüz hali, yaşamının son zamanları!
Üzülürdüm kelebeklerin ömrüne düne kadar, varlıklarıyla bize gösterdiklerini anlayana kadar. Meğer her güne ölebilmeyi gösteriyorlarmış tüm güzellikleriyle. O yüzden bu kadar özgür uçabiliyorlarmış. Biz ömürlü insanlara, ölmeden önce ölebilmenin güzelliğini, özelliğini simgeliyorlarmış pır pır uçan ışıltılı renkleriyle. Dokununca toz olup uçuşan, grileşen solan renkleriyle de; dokunulmazlığı, sahiplenilmezliği gösteriyorlarmış, her şeyiyle özgürlüğü yaşayarak. Kanatlarının narinliğiyle, dokunduğunda yok olan o eşsiz renkleriyle, BİR güne yaşayıp BİR güne ölmeleriyle, biz ömürlü insanlara güzelliğin sırrını açıklıyorlarmış meğer. Biriktirmeden olumsuzluklarını, tüm olumsuzluklarına ölebilmeyi gösteriyorlarmış tüm naifliklerinde.
Belirlenimsizliği gördüm, bir kelebeğin kanadının renklerine elleyince, elimde dağılıveren grimsi toz zerrelerinde. Anladım ki hayatta bir şeyleri belirlemeye, sahiplenmeye kalktıkça, tıpkı elinde dağılıveren grimsi toz zerreleri misali uçup gidiveriyor dokundukların.
Ben de kendi bedenimi bazen tırtıla benzetiyorum! Birgün, bir an gelecek ve kelebek (ruh) olarak uçup gideceğim..Tırtıl gibi kozamızı kendi bedenimizi örüyoruz yapıp ettiklerimizle..Kendi günlerimizi tüketerek..
Sürünen bir tırtıl olmaktan kurtulup, özgürce amacı için uçan bir kelebek midesini düşünmese gerek. Nasılsa tırtılken oburca dut yapraklarını yeterince yemişti..İpek böceği üretimindeki vahşete hiç girmeyeceğim..
Bedenim bir tırtıl, ahirete uçmak üzere olan bir kelebek..Dünya kozasında doymak bilmez nefsimi dut yaprağı misali besledim durdum, belkide tırtıl gibi kabir kozasına konuyoruz, orada kanatlanıyoruz ağırlıklarımızı atarak!
Bazen sorarız ya, şu neden yaratıldı ne faydası var diye..Kelebeklerin faydalarını hiç bilmesek bile bu tefekkür için yaratılmış olmaları bile az şey mi?İpek için kaynar suya atılarak yok olan tırtıllar, geride pahalı ipekler bırakıyorlar.Biz geride ne bırakıyoruz?
Sonbaharda bizi terkeden son kuşlara bakarken neler hissediyoruz?Farketmiyoruz bile şu mekanik yaşamda..! Bir kelebeğin ömrü kadar bile olsa, aşklar yaşadık mı bizi ağlatan?Kelebeğin ömrü kadar da olsa yaşanılanlar, bir ömür boyu iz bıraktı mı, unutulmayan?
Kelebeğin kanatlarındaki desenleri çizene layıkıyla kul olabildik mi? Kainat sarayında bir geçit töreni gibi gözlerimizin önünde arz-ı endam eden yaratılmışlarda O'nun (cc) mührüne nakşına hayran birer aşıklar olabildik mi?
Zerreden kürreye gören bir gönle sahip olamadan kanatlanmak ne acı..
Allah'ı bulamadan dünya kozasını terkediş ne acı..!
Ya günahlarla kabir kozasında kaynamaya terkediliş!
Bugün Pazar içimde ayrı bir hüzün, tüm kaybedişler kapıma dizilmiş gibi..Kelebek kelebek uçuşurlarken, duyduğum bir sesle haykırdım kendi kozamda:
Allah merhametini 100'e böldü, yalnız 1'ini dünyaya indirdi. Anne yavrusuna o merhametle bakar, mahlukat o şefkatle birbirini sever..Öyleyse ümitsiz bir kelebek olmak yok dedim kendi kendime. Ne aşk için, ne kulluk için, ne günahlar için..Öyleyse yeni duymuşcasına bu hükmü, ''kurtulduk'' diye içimde haykırdım. Nede olsa imanımız ve aklımız var şükürler olsun." gevşemeyin,üzülmeyin,eğer hakikaten inanıyorsanız,muhakkak üstün olan sizsiniz." işte ayet..
Her günün sonunda ölüp,yeni bir sabaha yeniden doğan sonsuz renkli kelebek gibi AN’nın güzellikleriyle birikmiş BİR günün tadıyla yaşayıp, ölebilmek bu günün sonunda. Yattığın yatağın yastığında bırakıp bedenini, ruhun sonsuzluğunda yaşarken arınıp, her günün ışıldayan sabahında, pırıl pırıl gözlerle yeniden doğmak.
Durun bir de şairlik yaparak noktalıyayım, ''An gelecek, inanmış bir kelebek olarak uçup gideceğim gül kokusu diyarlara..Görmeseler de gülümseyeceğim, ardımdan ağlayacak dostlara''ARİF YILMAZ 24/06/2012
4 Haziran 2012 Pazartesi
NEFESİN OLURUM
Rüzgar bir odayı dolduracaksa önce pencere pervazını okşarmış.Bir sabah serinliği yakalarsa ensemizden.Gün yüzünü döndürürken göğüsüme sıcaklığını bırakır.Bakışlarımız çarpışır yüzünün çizgilerinde kayıp giderken ben.Zaaflarını soyarım ellerimle, Sen korkularını çıkarırsın bedenimden. Göğüs kafesini alçaltıp yükselten bir heyecana karışır kokularımız.Çıplaklığım utandırmaz seni alnına değen dudaklarım kadar.Çiğ damlası gibi dökülür terin vücuduma.Dinginlik kaplar ruhumu. Sabah sessizliği ..sigara dumanında .Çay koyarsın.Sokaktan aldığımız bir simit belki yarım yamalak bir kahvaltı sonrası. Gri bir gök güzü.Cama vuran yağmurun sesi en sevdiğimiz şarkı olur düşer dilimize.Gülüşün doldurur odayı.Sen olur her şey.Üzerine uzandığım kanepe, vucudumdaki nem, rutubet kokusu..Ve ben sadece nefesin olurum dolanırım senin karanlık dehlizlerinde..Bu kadar sade.Bu kadar cesur.Bu kadar özlem doluyum :))seninle..A.YILMAZ 04/06/2012
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)