14 Ekim 2013 Pazartesi

ONLAR BİR AİLEYDİ GELDİ GEÇTİ




Bu gun Kurban Bayramının arafesindeyiz. Her Kurban Bayramı gibi bu bayramda da gündemimize babanın İbrahim, evladın İsmail ve annenin de Hacer olduğu mükemmel bir ailenin fedakarlığı, teslimiyeti ve gönüllerinde taşıdıkları sönmez ilahi aşkı yad ediyoruz. Normal bir günde sevgiliyi hatta en sevgiliyi Allah’a adama ve onu ilahi aşka kurban etme eylemiyle adlandırılan en güzel ve en anlamlı Allah günü tayin edilmiştir.Bir baba yüreğinin, yürüme ve sevilme çağındaki evladına karşı hassasiyeti, duyarlılığı ve şefkat dolu hali bir an olsun düşünüldüğünde, evladı kurban etmeyi, onu kendi elleriyle keserek Allah’a adamayı düşünmek bile en katı kalpli insanı titreten, sarsan ve hüngür hüngür ağlatan bir keskinliktedir. Bunu eyleme dökmeye karar vermek, bu kararını biricik evladına açmak ve oğlunun boynunu kesecek bıçağı bilemek, sonra çocuğunu giydirip kesmek üzere evden çıkarmak, uzak ve tenha bir yere götürmek, onu yere sermek, boynuna bıçak dayamak, az acı çeksin diye bıçağı çok daha iyi bilemek ve bıçağın keskin tarafını şah damarına dayatarak çekmek… Aman Allah’ım! Bu ne aşk, bu ne cesaret, bu ne kararlılık, bu ne candan ve canândan vazgeçmek! ! ! İbrahim’i İbrahim yapan işte budur,İbrahimce duruş!!!!!!" O öyle bir teslimiyet ortaya koymuştur ki; bu teslimiyet kendisine ateşin gülistan kılınmasını sağlamıştır…İman etmiş olan insanın inanç yürüyüşünde bir kez denenmek yetmiyor demek ki kimi zaman. İbrahim Halilullah’ın denenmesi de yetmemiş olacak ki, bu kez ondan daha çetin bir teslimiyet talep edilmektedir. Adeta denmektedir ki; “Ey İbrahim! canını ateşe sundun imanın için hiç tereddüt etmeden ama, cananını, gözünün nurunu, yavrunu da gözden çıkarabilecek misin bakalım çok sevdiğini söylediğin Rabbi’nin hatırına?!...Ya İsmail’in tavırları, duruşu ve teslimiyeti? Anneler ne evlatlar doğurmuştu ve İbrahim baba olduktan sonra İsmail’in İbrahimce bir duruş sergilemesinden başka bir şey mi beklenirdi! ? “Baba! Emrolunduğun şeyi uygula! İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın” ve İsmail giyinip süslendi. Düğüne gider gibi babasının önüne düştü. Evden bir daha dönmemek üzere uzaklaştı ve geride kalanları son bir kez olsun diye selamladı. Uzakta ve tenhada, minnacık yumuşak boynunu keskin bıçağa uzattı, “Bismillah” deyip gözlerini yumdu ve keskin bıçağın soğukluğunu sımsıcak damarlarında yavaş yavaş hissetti. Ama kendisinde çelik gibi bir irade, dağları sarsan bir iman ve gökleri ağlatan bir devrimci heybeti vardı. Tıpkı ateşe atılırken kendini izzetin doruğunda hisseden ve ölüme gülümseyen babası İbrahim gibi.” Bu yüzden İbrahim ve İslamil’e selam olsun! Onlar bir ümmetti gelip geçti. Onların yaptıkları onlara, bizim yaptıklarımız bizeydi. Bir aileydi geldi geçti. Onlar üşenmeden en değerli varlıklarını göz kırpmadan Allah’a adadılar. Tıpkı Hanne’nin karnındakini Allah’a adaması gibi, tıpkı Meryem’in bekaretini Allah’a adaması gibi ve tıpkı Muhammed’in Ali’yi hicret gecesinde Allah’a adaması gibi ve tıpkı dedesi Abdulmuttalib’in on çocuktan birini Allah’a kurban edeceğine dair karar kılması gibi…bizi düşündüren, uğrunda çabaya iten ilahi kutsal hedefler ve gayeler taşıyıp uğrunda kesintisiz bir didiniş ve çırpınışa geçmediğimiz sürece ne kurbanın mantığını anlayabilir, ne de kurban bayramını kutlamaya layık olabiliriz. Nitekim bizim yaptığımız bize, onların yaptığı da onlaradır.Saygılarımla sevgiyle kalın...A.Y.14/10/2013