29 Temmuz 2010 Perşembe
BAŞBAKAN BİR AĞLADI TÜM TÜRKİYE AYAĞA KALKTI
Başbakan bir ağladı, tüm Türkiye ayağa kalktı.
Neymiş efendim, timsahın gözyaşlarıymış.
Neymiş efendim, sahteymiş.
Neymiş efendim, mektubu bile eksik okumuş.
Neymiş efendim, Bakanı’na bıyıkları bile batarken Ülkücülerin, Başbakan Ülkücülere ağlamış....
Geçiniz bunları.
Başbakan bu.
O da insan.
O’nun da duyguları var.
O da ağlar.
Belki kötü bir günündedir.
Belki başka bir şeye morali bozulmuştur.
Belediye Başkan Adayı olduğu günlerde arabası bile olmadığı için, Almancı arkadaşı' ın arabasını kullandığı günleri hatırlayıp, “neredeeen nereye” deyip duygulanamaz mı mesela?
İçini mi okudunuz ki 12 Eylül’de idam edilen gencecik fidanlar için ağladığını iddia ediyorsunuz.
Hani artistlere sorarlar, rol gereği nasıl ağlarsınız diye?
Onların birçoğu da fazla profesyonel değilse, “ölen dedemi aklıma getirdim” der.
Başbakan da “benim geleceğim nice olacak” diye düşünüp de ağlamış olamaz mı yani?
Genç fidanlar için ağlamadığı kesin ama ağladığı bir vakıa.
Vatanı ısrarla bölmeye çalışan AKP zihniyetine karşın, vatanı böldürmemek uğruna aynı gün şehit düşen yedi can için ağlamadığı da kesin ama ağladığı bir vakıa.
Asıl kabahat, Başbakan ağlarken, bunu canlı yayınlayan televizyonlarda.
Şehitlerin evinde acılarından kendini kaybeden, feryat figan gözyaşı döken, kendini kaybeden anaların, babaların, bacıların, kardeşlerin görüntülerini yayınlayan televizyonlara “şehit ailelerin evinden, ayılanların bayılanların görüntülerini neden yayınlıyorsunuz?” diye daha yeni fırça çekti Başbakan.
Ama bunlar laftan anlamazlar ki!
Kalkıp ağlayan Başbakan’ın görüntülerini verdiler bu kez de.
Yine de öyle büyütmeye gerek yok.
Başbakan da insan dedim ya.
Siz “Evet” diyene kadar ağlar.
Ama ola ki sonunda siz yine de “Hayır” derseniz, bu kez essahtan ağlar.
Yani her türlü ağlar.
4 Temmuz 2010 Pazar
3 Temmuz 2010 Cumartesi
TÜM VARLIĞINI AYAKLARI ALTINA SERMEDİYSEN,SEVGİN KEMALİNE ERİŞEMEMİŞTİR.
Talihsizdir bazı kavramlar, sakıza dönüştükleri için dillerde…. Aslını yitirir kimi kelimeler; yaşamayanlarca söylendikçe…. Ve gün be gün erozyona uğrar ulvi manalar, süfli emellerin kemendine girdikçe…
Düşündüm de SENİ SEVİYORUM sözünü ne de kolay söylüyoruz birbirimize… Seviyorum demek, acaba bu kadar kolay mı, hakikatte?... Buna girmeden önce, belki en sonda geleceğim noktayı, bu sorgulamamın ana hareket noktasını peşin peşin söyleyeyim sana… Bana göre; “SENİ SEVİYORUM” DİYENLERİN %99,99 U, “SENİN BENİ SEVMENİ İSTİYORUM” BEKLENTİSİNE “SENİ SEVİYORUM” KILIFI GEÇİRMEKTELER!... Ne var ki, kendileri dahi bunun farkında değiller… Yani “münafıkça bunu yapıyorlar” diyemem… Farkında değiller çünkü… “Seviyorum” kelimesini “sevilme beklentisi içinde” söyledikleri ve yaşadıkları için dir ki, beklentinin doğal sonucu yıkım ve yanmalar başlayınca azap çığlıkları atıyorlar duygusal hezeyanlarla…. - BEN onu sevmiştim, kıymetimi bilmedi…
- Güvenmiştim, öğrendiklerim, duyduklarım, şok etti BENi… - Ne fedakârlıklar yaptıM onun için, bir bilsen… Nankörmüş!... - Neler verdim neler, karşılığı bu mu olmalıydı?... - BEN onu anlamaya çalıştım hep, o ise zerre kadar anlamadı beni… Buram buram ego, buram buram tüccar mantığı, fena halde benlik kokan söylemler bunlar… Sevmiş, ama kıymeti bilinmemişmiş!…. Kıymet ve fiyat borsada olur Gülüm, sevgi satılık mal mı ki borsa tahtasında değerlendirilsin?!... Güvenmiş de, birinden bir şeyler duymuş, duydukları da onu şoke etmiş!... Seninki nasıl güven kuzum?... Güvenen, gidip başka yerlerden mi sorar?... “Güvendim” diye yola çıkıp sonra farklı kişilere, farklı bakışlara sormak; sevgini pazara çıkarmak değil mi?.. Pazara çıkarmışsan, kimileri malına çürük, kimileri de eh idare der demişse bu alınganlık niye?... Sevgi, öyle herkese sorulası, açılası bir şey mi ki?.. Sen hiç güvenmemişsin bilesin!… Bir kere sen, karşıda güven unsurları aramakla başta kendine güvenmediğinin, içinin bir tereddüt ve kaygı kazanından farksız olduğunun işaretini veriyorsun, farkında mısın?... Unutma, dış dünya dediklerimiz içimizin yansımasıdır!!!!... Ne fedakarlıklar yaptın onun için de kıymet bilmedi öyle mi?... Hani sevmek; vermekti… Hani beklememekti… Sen fedakarlık yapmamışsın Canım, sen borç vermiş, hem de sadece alacağını değil, faiziyle birlikte nemasını da beklemişsin… En ufak bir terslikte de kaybeden müflis esnaf gibi cıyaklıyorsun!... Neler verdin de karşılığı şaşırttı seni, öyle mi?.. Karşılık ha?...
Annen karşılık bekleyerek mi emzirdi seni?.. Baban, onca çilelere katlanıp hayata hazırladı, bedel istedi mi?... Sevmek; anaçlıktı… Sevmek; baba gibi kudretli olmaktı… Karşılık ha?.. “Karşılık” ve “seviyorum” kelimelerini yan yana kullanabiliyorsun ya, pes doğrusu!... Vallahi pes!.. Sen anlamaya çalıştın da o anlamadı, öyle mi?... Sen onu hiç anlamamışsın, biliyor musun?.. Anlasaydın, beni anlamadı şikayeti çıkmazdı senden!... Anlamak; onunla o olmak, onunla onun halini yaşamaktır… Sen hiç anlamamışsın, Cancağızım!...
Şimdi anladın mı neden, konuya girişte <“SENİ SEVİYORUM” DİYENLERİN %99,99 U, “SENİN BENİ SEVMENİ İSTİYORUM” BEKLENTİSİNE “SENİ SEVİYORUM” KILIFI GEÇİRMEKTELER!...> iddiamın sebebini?... Anladın mı?... - Peki ama senin anlattığın tarzda, sevilme beklentisi olmadan sevenler kimler?.. Hemen şakk diye “AŞIKLAR” deme bana, olur mu?... Kutsileştirilen aşk ilişkisinde beklentinin, sahipliğin, anlayış istemenin dik alası vardır!… Onun için döne döne tüketirler, acıta acıta yakarlar birbirlerini senelerce… Sonra da hazin bir sonla ayrılır, giderler… Ben aşk demiyorum… Aşk; SEVGİ kelimesi yanında Everest’e nispetle minik bir tepecik bile değil… - Peki kim var böyle seven?... Tarihte tek kişi var, ben başkasını henüz okumadım görmedim… Onun temsil ettiği makam da tek… SIDDİKİYET timsali HZ. EBUBEKİR… Başka SEVEN tanımıyorum ben…. Bak nasıl sevmiş, özet olarak nakledeyim sana:
- Ebubekir, ben yeni bir din tebliğ ediyorum ne dersin?...
- İman ettim Ya Rasulallah!
(Sormamış nedir o diye… Seven sevdiğine soru sormaz çünkü)
- Ebubekir, filan yerde Bilal’e işkence ediliyor, zulmediyor efendisi, çok acı çekiyor…
- Bilal’i, efendisine para verip satın aldım, azat ettim Ya Rasülallah… Bilal işte yanında…
(Seven, sevdiğinin talebini daha o dile dökmeden duyar ve de yerine getirir çünkü)
- Ebubekir, kızın Aişe’yi kendime nikahlamak isterim…
- Kızım senindir Ya Rasülallah…
(Seven için verilemeyecek şey yoktur çünkü)
- Ebubekir, savaşa çıkacağız mal lazım, para lazım…
- Malımın tamamı burada Ya Rasülallah…
- Ailene ne bıraktın Ebubekir?..
- Allah ve Rasülünün sevgisini bıraktım Ya Rasülallah..
(Seven, geridekilere ne kalır diye düşünmez… Başkaları kavramı yoktur ki sevenin nezdinde başkaları için kaygılansın…)
- Ebubekir, ümmetimin çoğu yanacak cehennemde, helake koşuyor insanlar…
- “Rabbim gövdemi öyle büyüt öyle büyüt ki, benden başkası sığmasın cehenneme, kimse yanmasın…”
(Seven, tek noktada her noktayı sevmiş, teklikte çokluğu derlemiştir çünkü)………
Böyle sevebilir miyiz dersin?...
Bana soruyorsun şimdi değil mi, sen bizleri seviyor musun, diye...
Benim ağzımı açacak mecalim yok Dostlarım…
Ya siz beni seviyor musun desem sizlere…
Cevap vermeyin, bence siz de susun… Başınızaa iş almayın olur mu?...
Henüz çok erken
çok.
çok..
henüz çok erken…. A.YILMAZ 2010
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)