7 Mayıs 2011 Cumartesi
KADINA ANNELİĞİNİ GERİ VERİN !
Kadınlar günü vesilesiyle, kadın haklarından bahsedenler, annelikten hiç bahsetmiyorsalar, kadınlara en büyük zulmü yapıyorlar. Bir kadın konuşulurken, en çok anneliği konuşulmalı. “Meclise giren Milletvekillerinin yarsısı kadın olsun, kadın erkek eşitliği sağlansın!” gibi sloganlar, başta kadınlar olmak üzere, birçok insanın kulağına hoş geliyor.Annelik neden konuşulmuyor?
Çocukluğumda dinlediğim bir merhamet hikayesinden çok etkilenmiştim. Çocuk olduğum için mi çok etkilendim, konusu anne ve evlad olduğu için mi tam olarak hatırlamıyorum.
Genç bir delikanlı bir kıza aşık olur. Genç kız delikanlıyla evlenmeye razı olur. Ancak bir şart öne sürer. “Anneni öldürüp kalbini bana getirirsen, seninle evlenmeye razı olurum!” diye şart koşar genç kız.
Delikanlı, kıza olan aşkından, diğer tüm duygularını kaybetmiştir. “Annem nasıl olsa yaşlandı. Yakında ölecek. O da benim mutluluğumu ister” düşüncesiyle, bir an önce aşkına kavuşmak için annesini öldürür. Annesinin kalbini söker. Elinde annesinin kalbiyle, sevgilisine müjde vermek için koşmaya başlar. Yolda ayağına bir taş takılır ve delikanlı acıyla yere düşer. Elinde tuttuğu annesinin kalbi dile gelir; “Bir yerin acıdı mı yavrum!”
Sevgili Dostlarım 17 Ağustos 1999 gece saat 03.02'de ve 45 saniyede oldu. Şair İsmet Özel'in dediği gibi "Ben yaşarken koptu tufan".Adapazarında Deprem olup binalar yıkılınca, Adnan Menderes caddesinde bulunan komşu binanın altında kalan bir annenin yaptığı annelikten bahsedeceğim. Genç bir anne binanın altında kalır. Binanın en ağır yeri olan, ana kolon direklerinden birisi sol kolunun üstüne düşmüştür. Karanlıkta hem korku hem de kolunun acısıyla inler genç anne. Bu esnada karanlıkta kendi yavrusunun sesini duyar. “Anne beni kurtar! Anne çok korkuyorum!” diye ağlayan evladına gidebilmek için, kolunu kurtarmaya ne kadar çabalasa da, bir türlü kolunu kurtaramaz. Evladının yalvarmaya devam etmesine dayanamayan anne, yerde bulduğu bir cam parçasıyla, kolunu kesip kopartır ve sürünerek evladını kurtarmaya gider. Bunu dünyada sadece anneler yapabilir.
Bilirsiniz etrafımızda “Korkak” kelimesi “tavuk” kelimesiyle çok kullanılır. Kendi halinde yaşayan, yanına herhangi birisi yaklaştığında hemen kaçan bir canlı olduğu için tavuklar, korkak birisiyle de “korkak tavuk” diye alay edilir. Ancak siz hiç etrafında civcivleri olan bir tavuğa yaklaşmayı denediniz mi? Etrafında civcivleri olan bir tavuğa ne bir kedi, ne bir insan, ne de bir tilki yaklaşabilir. Civcivlerini korumak için canını ortaya koyar tavuk. Bir tavuğa, tilkilere meydana okuyacak cesareti veren duygu, kadınlık duygusu değil, annelik duygusudur.
“Boşuna mı üniversite okuduk! Evde oturup çocuk büyütmeye niyetim olsaydı üniversite okumazdım!” diyen kadınlar, sadece cehaletlerini değil, zihinsel olarak nasıl sömürüldüklerini de ispat etmiş oluyorlar. Çalışan kadına karşı değilim. Ancak anneliği ihmal eden bir iş hayatının, hem anneye hem çocuklara açtığı yarayı düşünmek zorunda olduğumuzu düşünüyorum.
Dört tane çocuğuna ömrünü vermiş, eli öpülesi bir anneyi, “ev hanımı” diyerek küçümseyenlere yazıklar olsun.
Alexis Carrel, *İnsan denen meçhul* kitabıyla, 1970 yılında Nobel Edebiyat ödülü aldı. İnsan ve toplumsal yozlaşamadan bahsettiği bölümde, “Medeni dünya kadına biçtiği rolü mutlaka gözden geçirmeli. Kadınları asıl görevleri olan anneliğe döndürmek zorundayız. Aksi takdirde bugün yaşadığımız problemlerden çok daha büyük problemler bekliyor bizi!” mealinde cümleler kuruyor. Bu sözlere herkes kulak vermeli. Özellikle anneler ve kadın örgütleri…
Yıllarca iş hayatında çalışıp emekli olmuş bir annenin, yıllar önce gazetedeki bir mülakatta okumuştum gazeteye yaşadığı duyguları anlatmış. Çalışan bir çok anne benzer psikolojik acıları hem kendisi yaşıyor, hem çocuklarına yaşatıyor.Allahımın yavrum için göğüslerimde ürettiği sütün, gömleğimi ıslattığı günler aklıma geldikçe, vicdan azabı çekiyorum. Sütümden mahrum bıraktığım yavrum, mamalarla beslendi. Anne sütü kadar faydalı hiçbir besin olmadığı için, mamalarla büyüyen yavrumun bünyesinde çok sık hastalık kapar oldu. Çalışırken kazandığım paraların önemli bir kısmını yavrumun hastalıklarına harcamak zorunda kaldım. Yavrum şimdi kocaman bir kız oldu. Halen sık sık hastalanıyor. Onu ne zaman hasta görsem, gömleğimi ıslatan sütüm aklıma geliyor.”
Evet Sevgili Dostlarım .Bu sözler üzerine düşünmek, kadına anneliğini geri vermek için neler yapılması gerektiği konusunda herkes kafa yormak zorunda. Annelerini kaybeden toplumlar çocuklarını, çocuklarını kaybeden toplumlar geleceklerini kaybediyor.
“Kadına anneliğini geri verin!” diye haykırmayan hiçbir kadın hareketi bana anlamlı gelmiyor. Ezilen kadın haklarını korumaktan bahsedip, annelikten bahsetmeyen hiçbir feminist hareket bana samimi gelmiyor.
Tüm kadın örgütleri, mecliste başörtülü başörtüsüz daha çok yer almak için değil, kadına anneliğini geri vermek için yürüyüş yapmalı.ARİF YILMAZ 8/MAYIS/2011
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder