Dün 30 lu yaşlarda uzun yıllar beraber çalıştığım bir dostumun sevgili eşi'nın ankarada ,banyoda düşerek beyin kanaması geçirdiği ve vefat ettiğini öğrendim..20 günlük bir bebeği olan bir anne..Hemen istanbulda,diş hekimi olan vefat eden bir tanıdığımız geldi aklıma..Ve sarybosna atalarımın toprakları ,bizim bağdat bizim şam bizim gazze geldi, binlerce annesiz bebek ve yavruları karnında öldürülen anneler canlandı yeniden hafızamda..Ölümü hatırlamak gerek ,insan ancak o zaman duruluyor..Sonu gelmez istekler o halde son buluyor..Ve rahatlıyoruz belkide O na sığınıyoruz tekrardan.Tevekkülü hatırlıyoruz....UZAK... ÇOK uzakta bir yerde, bir savaş olduğunda, birileri hayatını, birileri evlatlarını kaybederken, onların uzağında birileri de açar ellerini ve dua eder usulca.. bazen süzülen yaşlarla.. Hep, mesafe yakınlaştıkça şiddeti ve iştiyakı artar duaların.. Savaş Filistin'de değil de, güneydoğuda olmuş olsa örneğin; duanın, acının ve korkunun şiddeti artar...Savaş ilerlese içerilere doğru, iç anadoluda olsa mesela, yürekler çatlarcasına arttırır duayı.. Ve, bulunduğu şehirde patlasa bombalar insanların, dualar feryada döner, haykırırcasına ister insanlar Rablerinden isteyeceklerini... Sonra savaş bir yakınlarına dokunsa; dua, günde bir saatten, yirmi dört saate kadar kaplar hayatlarını.. Ve savaş, kendilerine dokunsa, kim bilir ne acılar dağlanır yüreklerinde..Neye dönüşür feryatları, nasıl olur duaları, nasıl olur yaşamları... İşte, zarar yakınlaştıkça insana, kalpte heyecan, kalpte yakarış, kalpte acı artıyor.. Uzaklarda olduğunda, yine yürekleri "cız" ettirse bile, öylece uçup gidiyor zaman içinde.. Ve ölüm, uzak olduğunda insana, korku da uzak, yakarış da, kulluk da, hesap kaygısı da.. Ama ölümcül bir hastalığa yakalandığında, ölümün yakınlaştığını hissettiğinde, korku artıyor, yakarış, kulluk ve hesap kaygısı artıyor.. "Ölümden dönme" tabiriyle, bir kaza atlatanlar, yahut, depremde patlayan bir binada olmuş olmaktan kurtulanlar, ölümün teğet geçtiğini hissedenler, yine bir nebze korkuyor..bir nebze "yakarıyor"..Yaratıcısına biraz olsun daha yakın münacatlarda bulunuyor.. Ama sahil-i selamette emanet içinde yaşarken insan, tüm bu ihtimalleri siliyor zihninden ve hayatından.. Ve uzak oluyor hepsi, uzak... Dokunmayacak, gelmeyecek kadar uzak..Bitmeyecek kadar uzun bir ömür.. Bitmeyecek kadar "sağlam" bir emniyet.. Hiç savaşı tatmayacakmışçasına büyük bir güven, Hiç ölmeyecekmiş gibi, dünyayla can ciğer.. Bunun için.. Allah'ın elçisi'nin s.a.v hatırlatması ile "Lezzetleri acılaştıran ölüm"ü sık sık anımsamak gerek.. Acılaştırdığını bile bile lezzetleri, keyifleri, tatlı sohbetleri ve eğlenceleri, sık sık, hatırlamak gerek.. Çünkü ölüm meleği geldiğinde bir kaçış olmayacak.. Çünkü o "uzak"lar bir gün, yakın, ama çok yakın olacak.. Her canlı ölümü tadacak.. Geriye sadece, bırakılan yad-ı cemiller kalacak..Sadece, Yaratıcımızın rızasını gözeterek yaptıklarımız.. Hiçbir günün garantisi yok.. Hiçbir bedenin,Hiçbir toprağın, Hiçbir ülkenin... Öyleyse henüz ölmemişken Ülkemizin su ve elektirik şebekeleri bombalanmamışken,Yaratıcımızın "razı" olacağı şekilde yaşamak neden bu kadar uzak?... "Ey insan, nedir seni Rabbinden uzaklaştıran?..." (İnfitar suresi) Bu hitap, bu kadar yakınken, Neden "zor" geliyor Yaratıcımızın kurallarına uymak.. Ve bir genci namaz kılarken gördüğünde "Maşallah" diyen teyzeler Neden şaşırıyorlar "Allah'ın kurallarına uymaya çalışan" birini gördüklerinde de, neden kimse şaşırmıyor, namaz kılınmadığına?.. Hem de emir bu kadar açıkken Kur'an'da, Hem de dinin direğiyken, Hem de tüm ibadetlerin ve hayatın özü, anlamı iken.. Neydi uzaklaştıran Yaratan'ın kullarını Yaratan'dan... ..... Çünkü..uzak..çok uzak düştük O'nun hitabına, O'nun kitabına... Gündemimizi basit ve önemsiz şeyler öylesine kapladı ki, Yer kalmadı tüm bunlara.. ... Yaratıcımız, aslında "uzak" olmayan, ama "uzakta" görülen kardeşlerimizin ve yakın, en yakındaki bizlerin yardımcısı olsun... Aminnn Arif YILMAZ ocak 2013