22 Nisan 2010 Perşembe

BUGÜN 23 NİSAN


Büyük Atatürk’ün ülkemizin çocuklarına armağan ettiği ve çocuk bayramı olarak kutlanmasını istediği 23 Nisan’ ı “dünya da ilk kez ve hala tek” yaklaşık kırk sene önce ben de bugünkü çocukların kutladığı gibi kutlamıştım, üç yaş aşağı-beş yaş yukarı yaşıtlarımla birlikte. Belki o günlerde içimize dolan neşenin daha farklı bir mayası vardı ama neşeydi sonuçta.Bulvarlar, geniş vitrinli mağazalar, bugünküler gibi rengarenk ışıklar saçmıyordu. Sokaklar 60 vatlık Edison ampullerle, caddeler direklere karşılıklı dizilmiş flouresant lambalarla ancak bir adım önümüzü görebileceğimiz kadar ışıklandırılıyordu. Gene de bugünlerden çok daha aydınlıktı geceler.Ve gene o zamanlar bulvar boyu iki sıralı ağaçlarda mevsimine göre kuş cıvıltılarından başka ses duyulmaz, üstümüze-başımıza sıçramasından korktuğumuz tek pislikte sadece bu kuşların def-i hacetleri olurdu. O güne kadar geçen zaman başka pislik üretmeye yetmeyecek kadar da kısa değildi üstelik ama bugünlerden çok daha berrak doğuyordu güneş. Balçıklı eller güneşi sıvama işine bugünlerde olduğu gibi soyunmamışlardı henüz.Bugün hala gözümün önündedir, böylesi bir bayram coşkususun yaşandığı gecelerden birinde şık tuvaletleri ile bayanların, smokinli baylar tarafından davet edildiği açık hava dans pistinin ortasında günün moda danslarının ahengiyle ve orkestra eşliğinde yaptıkları dansın çizgileri. Eldivenli garsonların zarif hareketlerle doldurdukları kadehlerdeki kırmızı şarabın kokusunun da burnumda hala tütmekte olduğu gibi. O günlerde deklanşöre basıldığı zaman ortaya, kimilerimizin şekil olarak hoşuna gitmese de sıradan yaşamlar içinden bile işte böylesine güzel fotoğraflar çıkabiliyordu.Antetleri dışında tamamı siyah-beyaz gazeteler, sekiz sayfaya sadece Pazar günleri ulaşabilse de dört sütuna yarım sayfa kaplayan çizgi romanlar, bütün masumiyetleri ile gene de çocuksu hayallerin bulutlar arasına saklanmış gezegenlerine sağlam basamaklı merdivenler kurmaya çalışıyorlardı. Derse çalışmaya davet zamanı geldiğinde de saçlarımızı sevgiyle okşayan eller ile bir sonraki gün okul hademesinin çaldığı ve dersin kendisine davet anlamına gelen çıngıraklı zili sallayan eller sanki aynı ellerdi.23 Nisan’ı kendi adıma içime dolan neşeyle kutladığım günlerden bu yana kırk yıl geçti neredeyse. Çocuk yüreğime sakladığım albümdeki o fotoğrafların görüntülerinin neredeyse tümünün yerlerinde nice yeller esiyor, üzerlerinden kimbilir kaç kat ziftli asfalt geçti. Ve ben buna rağmen o günler çok daha aydınlıktı diyorum. Çok daha güzeldi, renkliydi. Bunun aksini söyleyecek benimle yaşdaş sayılabilecek kaç arkadaşımız vardır aramızda bilmiyorum ama bildiğim bir başka şey daha var...Evet, bildiğim bir başka şey daha var.Bugünlerin tartışılır ve giderek daha da kararmakta, karartılmakta olan aydınlığının sorumlusunun; benim büyük Atatürk’ün armağan etmesi ile kutlamış olduğum son 23 Nisan bayramında izleyici tribünlerinden hep birlikte alkış aldığımız, içimize dolan neşeyi aynı sahada çocuksu bir şölene dönüştürdüğümüz o arkadaşlarımızın ya da benim ya da sizin ya da hepimizin olduğudur …. Bugün çocuklarımız sadece bugünün gerçek anlamını öğrensinler ve kimin sayesinde kutlayabildiklerini, kimin sayesinde “içlerinin neşeyle dolduğunu” bilsinler ve sadece ve sadece bunu hiç unutmasınlar. Bu yeter işte yarınların aydınlanması için ..A.Y…23 nisan 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder